Bugünlerde yükselişe geçmiş olan kıyafet programları özellikle
gençler ve kadınlar cephesinde merak uyandırıyor “ Bugün ne giysem?”,
“Bana her şey yakışır” gibi programlarda ise pahalılık dikkat çekiyor.
Peki kadınların sorunu kıyafet midir?
Bir gün
içinde gezdikleri bütün mağazalardan bazen kendi bütçeleri ile bazen de
programların verdiği bütçeyle alışveriş yapan kadınlar, sonrasında ne
yaşıyor ve nasıl bir hayat
sürüyor bilmiyoruz bile. Markalıymış, deriymiş, ketenmiş, satenmiş,
yırtmacı varmış, yok kuyruğu varmış, istersen kısaltabilirmişsin,
maviymiş, sarıymış, kırmızıymış, askılıymış, uzunmuş... Kıyafet bitiyor
çantalar ve ayakkabılara geliniyor; gökdelen gibi topuğu varmış, topuk
inceymiş ama rahatmış, dolgu topukluymuş, hiç topuğu yokmuş ama öylede
olmazmış giyilmezmiş, ayakkabıyla çanta bir taraftan bir şekilde
uymalıymış, kadifeyse çanta, deri ayakkabı olmazmış... Ve takılara
geliniyor: Kesinlikle abartılı olmalıymış ... Kadınlar programdaki
saatlerini bunun gibi bir çok
açıklamayı yaparak geçiriyor. Kadınların sokakta ne dertlerinin
olduğunun, iş yaşamında nasıl ezildiğinin ya da artmakta olan ve artık
dur denilmesi gereken kadına yönelik şiddetin hissettirilmediği,
kadınlarının asıl sorunun ne giymek olduğu ve bunun için günlerinin
saatlerini ayırdığı bir dünya, bir görüş yaratılmaya çalışılıyor.
Aldıkları kıyafetlerin fiyatları ise genellikle bir ailenin belki bir,
belki iki aylık geçimlerini sağlamakta. Çalışarak kazanılan, emek
verilen ve büyük çoğunluğa asla yetmeyen asgari ücretin katlarını,
azınlık olan kesim bir günde bir çantaya, ayakkabıya hatta takıya verebiliyor. Bir ayakkabıya bin beş yüz lira veriliyor, bir çantaya bin lira... Elbiseye ise hiçbir zaman az denecek bir miktar ayrılmıyor. Dediğim gibi bir aile
alınan asgari ücreti, evin geçimine paylaştırmaya çalışırken diğer
taraftan bu programda insanlar ellerindeki iki bin lirayı bile
yettiremiyor nedense. Her kesimden insanın katıldığı söylenen bu tür
programlarda kadınlara dayatılan, lüks ve kıyafetten başka hiçbir şey düşündürmemek. Diğer bir programda ise konuya göre bütçe veriliyor. Ama kadınlara verilen üç-beş saat, günlük bir kıyafet
almaya yetmiyor...Jüri ise fiyatına bile bakmadan kadınları rezil rüsva
ediyor, hatta onları programdan bile kovabiliyor.
Ancak her gün çoğalan ve birbirinin
aslında aynısı olan bu programlarda, sadece harcanılan paraya ve
kadının fiziğine dikkat çekiliyor. Jüri, karşılarında olan yarışmacıya
“kıyafetin kötü olabilir fakat fiziğin çok güzel bu yüzden bizimlesin”
diyebiliyor.
Kadınları bir meta haline dönüştüren ve görünüşün ne kadar önemli olduğunu dayatan bir program dizisi karşımızda duruyor.
Kadınların giyimleri ise trajikomik denecek derece insanlara nasıl bir “konseptte” giyinmesi gerektiğini söyleyen jüri üyeleri ve programcılar, kadınların sanki her gün bir kulüpte olduğundan yakınıyorlar, fakat öyle bir ikilem var ki: kot pantolon ve ceketle geleni ise bu bir yarışma
programı diyerek daha en baştan yargılıyorlar. Kadınları sadece
giyinmekten ibaret olan, cansız mankenler sanan bu tip insanlarsa
yarışmaya katılan kadınlara “burası kıyafet, moda ve tarz programı”
dedikten sonra “sesin güzelmiş, hadi bir şarkı söyle” yada “çok iyi dans ediyormuşsun bir dans et de görelim” diyebiliyorlar. Anlamadığım ve kafamın almadığı bir çok şey varken merak ediyorum bunlar nerede yaşıyor?
Özellikle geçen gün programa katılan bir yarışmacıya denk geldiğimde, bu tarzda düşünen insanlara bir şeylerin
anlatılması gerektiğini düşündüm. Programa katılan genç kadın Trakyalı
ve şive ile konuşuyor. Programın bu sezonunda insanlar kendi
bütçeleriyle alışveriş yaptığı için bu genç yarışmacı da yaşadığı semtin
pazarından alışveriş yapmayı tercih ediyor. Jüri bu alışverişi VTR’de
gördüğü ilk dakikalarda hemen yüzünü buruşturuyor. Daha sonra kadın
karşılarına geldiğinde ise “ucuza şık olunmaz”, “hadi bize bir roman oyna bizimle değilsin ama birlikte
eğlenelim” dediğinde kan beynime sıçradı. Biz gençlere, kadınlara örnek
oluyoruz diye her dakika bu konuya değinen insanlar neyi öğretiyor neyi
amaçlıyor?
Halbuki, romanlar rengarenk giyinmeye bayılır. Kürt kadınları, kırmızı giydiklerinde bir başka
görünürler, Karadeniz kadınlarının işlemeli, boncuklu yazmalar ve
şallar hayatında hep vardır. Alevi kadınların saçlarındaki kına hiçbir boya kataloğunda olmayan muhteşem bir renge
sahiptir. Dersim kadınlarının keskin yüz hatları onları
farklılaştırmaktadır. Bunlar moda dergilerinden öğrenilmiş değildir.
Ancak onlara bambaşka bir özgünlük verir.
Moda denilen kavrama, kendini ve kendi yaşam tarzını anlatmak olarak
bakan bu zihniyet gelişerek yerini; başkasının kıyafetiyle yargılamak ve
bu şekilde bir ilişki
kurmak olarak biçimlenirken bu tür programlarda kadınlara bakış açısı
daha önce de söylediğim gibi içler acısı... Her kesimden kadının bu tür
programlara katıldığı ve sadece belirli bir kesimin genellikle seçildiği, ailesinden bu yüzden eleştiri alan genç kızların, lise öğrencilerinin ve daha bir çok şekilde zorluklarla buraya katılan kadınların programın dışında yaşadığı hayattan kimse haberdar değil.
Kadınların, ömrünü yiyip tüketen, her gün “bu sefer akşamdan ne
giyeceğim, hazırlayacağım” denip, ertesi sabah o hazırlananlar göze
güzel gözükmeyince can havli ile dolaba saldırılmasına sebep olan,
bitmek bilmeyen çile olarak insanlara dayatılan ve kadınların hiçbir şey düşünmemesi gerektiğini, tek derdinin her zaman güzel gözükmek ve kendini birilerine hep fark ettirmek olarak yaşamanın amaç biçildiği bir hayat dayatılıyor.
Ben söyleyeyim sizin tek derdiniz; kadınların giyimi, görünüşü
olabilir. Ama biz kadınların tek derdi bu değil... “bugün ne giysem”
diye değil “bugün ne yemek yapacağım” “bugün bu faturayı nasıl
ödeyeceğiz” ya da “bugün çocuğumu okula nasıl göndereceğim” diye soruyor
kadınlar kendilerine...
Damla Uludağ- Evrensel Gazetesi
02.12.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder