9 Ağustos 2012 Perşembe

Eski bir yazımı Yeniden Paylaşmak...



BUGÜN GÜNDEMİ NASIL MEŞGUL ETSEM ?


Bugünlerde yükselişe geçmiş olan kıyafet programları özellikle gençler ve kadınlar cephesinde merak uyandırıyor “ Bugün ne giysem?”, “Bana her şey yakışır” gibi programlarda ise pahalılık dikkat çekiyor. Peki kadınların sorunu kıyafet midir?
 
Bir gün içinde gezdikleri bütün mağazalardan bazen kendi bütçeleri ile bazen de programların verdiği bütçeyle alışveriş yapan kadınlar, sonrasında ne yaşıyor ve nasıl bir hayat sürüyor bilmiyoruz bile. Markalıymış, deriymiş, ketenmiş, satenmiş, yırtmacı varmış, yok kuyruğu varmış, istersen kısaltabilirmişsin, maviymiş, sarıymış, kırmızıymış, askılıymış, uzunmuş... Kıyafet bitiyor çantalar ve ayakkabılara geliniyor; gökdelen gibi topuğu varmış, topuk inceymiş ama rahatmış, dolgu topukluymuş, hiç topuğu yokmuş ama öylede olmazmış giyilmezmiş, ayakkabıyla çanta bir taraftan bir şekilde uymalıymış, kadifeyse çanta, deri ayakkabı olmazmış... Ve takılara geliniyor: Kesinlikle abartılı olmalıymış ... Kadınlar programdaki saatlerini bunun gibi bir çok açıklamayı yaparak geçiriyor. Kadınların sokakta ne dertlerinin olduğunun, iş yaşamında nasıl ezildiğinin ya da artmakta olan ve artık dur denilmesi gereken kadına yönelik şiddetin hissettirilmediği, kadınlarının asıl sorunun ne giymek olduğu ve bunun için günlerinin saatlerini ayırdığı bir dünya, bir görüş yaratılmaya çalışılıyor.

Aldıkları kıyafetlerin fiyatları ise genellikle bir ailenin belki bir, belki iki aylık geçimlerini sağlamakta. Çalışarak kazanılan, emek verilen ve büyük çoğunluğa asla yetmeyen asgari ücretin katlarını, azınlık olan kesim bir günde bir çantaya, ayakkabıya hatta takıya verebiliyor. Bir ayakkabıya bin beş yüz lira veriliyor, bir çantaya bin lira... Elbiseye ise hiçbir zaman az denecek bir miktar ayrılmıyor. Dediğim gibi bir aile alınan asgari ücreti, evin geçimine paylaştırmaya çalışırken diğer taraftan bu programda insanlar ellerindeki iki bin lirayı bile yettiremiyor nedense. Her kesimden insanın katıldığı söylenen bu tür programlarda kadınlara dayatılan, lüks ve kıyafetten başka hiçbir şey düşündürmemek. Diğer bir programda ise konuya göre bütçe veriliyor. Ama kadınlara verilen üç-beş saat,  günlük bir kıyafet almaya yetmiyor...Jüri ise fiyatına bile bakmadan kadınları rezil rüsva ediyor, hatta onları programdan bile kovabiliyor.

Ancak her gün çoğalan ve birbirinin aslında aynısı olan bu programlarda, sadece harcanılan paraya ve kadının fiziğine dikkat çekiliyor. Jüri, karşılarında olan yarışmacıya “kıyafetin kötü olabilir fakat fiziğin çok güzel bu yüzden bizimlesin” diyebiliyor.

Kadınları bir meta haline dönüştüren ve görünüşün ne kadar önemli olduğunu dayatan bir program dizisi karşımızda duruyor.

Kadınların giyimleri ise trajikomik denecek derece insanlara nasıl bir “konseptte” giyinmesi gerektiğini söyleyen jüri üyeleri ve programcılar, kadınların sanki her gün bir kulüpte olduğundan yakınıyorlar, fakat öyle bir ikilem var ki: kot pantolon ve ceketle geleni ise  bu bir yarışma programı diyerek daha en baştan yargılıyorlar. Kadınları sadece giyinmekten ibaret olan, cansız mankenler sanan bu tip insanlarsa yarışmaya katılan kadınlara “burası kıyafet, moda ve tarz programı” dedikten sonra “sesin güzelmiş, hadi bir şarkı söyle” yada “çok iyi dans ediyormuşsun bir dans et de görelim” diyebiliyorlar. Anlamadığım ve kafamın almadığı bir çok şey varken merak ediyorum  bunlar nerede yaşıyor?
Özellikle geçen gün programa katılan bir yarışmacıya denk geldiğimde, bu tarzda düşünen insanlara bir şeylerin anlatılması gerektiğini düşündüm. Programa katılan genç kadın Trakyalı ve şive ile konuşuyor. Programın bu sezonunda insanlar kendi bütçeleriyle alışveriş yaptığı için bu genç yarışmacı da yaşadığı semtin pazarından alışveriş yapmayı tercih ediyor. Jüri bu alışverişi VTR’de gördüğü ilk dakikalarda hemen yüzünü buruşturuyor. Daha sonra kadın karşılarına geldiğinde ise “ucuza şık olunmaz”, “hadi bize bir roman oyna bizimle değilsin ama birlikte eğlenelim” dediğinde kan beynime sıçradı. Biz gençlere, kadınlara örnek oluyoruz diye her dakika bu konuya değinen insanlar neyi öğretiyor neyi amaçlıyor?

Halbuki, romanlar rengarenk giyinmeye bayılır. Kürt kadınları, kırmızı giydiklerinde bir başka görünürler, Karadeniz kadınlarının işlemeli, boncuklu yazmalar ve şallar hayatında hep vardır. Alevi kadınların saçlarındaki kına hiçbir boya kataloğunda olmayan muhteşem bir renge sahiptir. Dersim kadınlarının keskin yüz hatları onları farklılaştırmaktadır. Bunlar moda dergilerinden öğrenilmiş değildir. Ancak onlara bambaşka bir özgünlük verir.

Moda denilen kavrama, kendini ve kendi yaşam tarzını anlatmak olarak bakan bu zihniyet gelişerek yerini; başkasının kıyafetiyle yargılamak ve bu şekilde bir ilişki kurmak olarak biçimlenirken bu tür programlarda kadınlara bakış açısı daha önce de söylediğim gibi içler acısı... Her kesimden kadının bu tür programlara katıldığı ve sadece belirli bir kesimin genellikle seçildiği, ailesinden bu yüzden eleştiri alan genç kızların, lise öğrencilerinin ve daha bir çok şekilde zorluklarla buraya katılan kadınların programın dışında yaşadığı hayattan kimse haberdar değil.

Kadınların, ömrünü yiyip tüketen, her gün “bu sefer akşamdan ne giyeceğim, hazırlayacağım” denip, ertesi sabah o hazırlananlar göze güzel gözükmeyince can havli ile dolaba saldırılmasına sebep olan, bitmek bilmeyen çile olarak insanlara dayatılan ve kadınların hiçbir şey düşünmemesi gerektiğini, tek derdinin her zaman güzel gözükmek ve kendini birilerine hep fark ettirmek olarak yaşamanın amaç biçildiği bir hayat dayatılıyor.

Ben söyleyeyim sizin tek derdiniz; kadınların giyimi, görünüşü olabilir. Ama biz kadınların tek derdi bu değil... “bugün ne giysem” diye değil “bugün ne yemek yapacağım” “bugün bu faturayı nasıl ödeyeceğiz” ya da “bugün çocuğumu okula nasıl göndereceğim” diye soruyor kadınlar kendilerine...




                                                                                               Damla Uludağ- Evrensel Gazetesi
                                                                                                                                      02.12.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder